CIOLE'Yİ KEŞFEDİN

HİKAYEMİZ

CIOLE - Complete coffee beans
Moon and Sun merging together and the logo visualisation of Ciole
Americano with beans

CIOLE'Yİ KEŞFEDİN

HİKAYEMİZ

CIOLE - Complete coffee beans
Moon and Sun merging together and the logo visualisation of Ciole
Americano with beans

KAVUŞAMAYANLARIN HİKAYESİ

KAHVENİN İKİ YÜZÜ

Bir zamanlar Afrika’da bir kahve tarlasında, güneşin doğuşuyla uyanan ve gecenin sessizliğinde kaybolan biri gündüz biri gece vardiyasında çalışan iki genç vardı. Birbirlerinden habersiz, aynı toprağa dokunur, aynı ağaçların gölgesine sığınır, aynı yorgunlukla uykuya dalarlardı.  Zaman, onlar için çalışmaktan ibaretti: Sol’un sabahın ilk ışıklarıyla başlayan, Luna’nın ise gece sessizliğinde sürdürdüğü yorucu çalışma temposu onları farklı saatlerde aynı toprakla buluşturuyordu. Hayat, sabırla örülmüş sessiz bir döngüydü. Ne göz göze gelebilecekleri bir an, ne de aynı gökyüzüne baktıkları bir saat vardı. Ama toprak, onların ayak izlerini birbirine karıştırıyordu. Belki henüz karşılaşmamışlardı ama yolları çoktan birbirine dokunmuştu.

KAVUŞAMAYANLARIN HİKAYESİ

ŞÖLEN GECESİ

O yıl, kahve tarlası bereketle dolmuştu. Ağaçlar cömertti, toprak bonkör… Ve tarla sahibi, bu bolluğu kutlamak için büyük bir şölen düzenlemeye karar verdi. Hayatlarında ilk kez iş dışında bir vesileyle bir araya gelen onlarca işçi, tarlanın ortasında yakılan büyük ateşin etrafında toplandı. Kimileri dans ediyor, kimileri ritim tutarak alkışlıyordu. Kalabalığın içindeki iki yabancıysa farklı iki noktadan sessizce izliyordu bu sahneyi. O an, bakışları buluştu. Kalabalığın gürültüsü susar, ateşin çıtırtısı duyulmaz oldu. Gözleri, ilk defa aynı zamanı paylaştı. Utangaç ama derin bir merakla, bakışlarını kaçırmadılar birbirlerinden. Genç adam bir cesaretle ayağa kalktı, kalabalığı yararak ona doğru yürüdü ve sessizce elini uzattı. Genç kız, büyülenmiş gibi karşılık verebildi. İkisi de hiç bilmedikleri bir ritmi taşıyordu bedenlerinde. Kalabalığın içinde adımlarını birbirine uydurarak dans ettiler. Gözleri sadece birbirini buldu, etraf bulanıklaştı. O sırada gökyüzü yavaşça kararmaya başladı. Kalabalık sessizleşti. Güneş, yavaşça Ay’ın arkasına doğru ilerliyor, gökyüzü ağır ağır kararırken ortalığı garip bir sessizlik kapladı. Güneş tutulması başlamıştı.

KAVUŞAMAYANLARIN HİKAYESİ

BÜYÜLÜ TUTULMA ANI

Kalabalık tutulmanın etkisiyle bir anda her şeyi bırakıp gökyüzünü incelemeye başlamıştı. Bu sırada, Sol ve Luna öyle bir akışa girmişti ki tutulma bile gözlerini birbirinden ayırmaya yetmedi. Gökyüzü kararırken, tutulmanın yarattığı solgun ışıltı adeta bir sahne spotu gibi ikilinin üzerine düşmüştü; Güneş, Ay’ın ardına gizlenirken, sahnede yalnızca iki kişi parlıyordu: Sol ve Luna. Tutulma, onları sahneye çıkarmış gibiydi—ve dikkatler bir anda onların üzerine toplandı. Kimse konuşmuyordu ama gözler hayranlıkla onlara kilitlenmişti. Dansları, sıradan bir hareket değil; birbirini hiç tanımayan iki ruhun aynı ritimde atması gibiydi. Tutulma yalnızca gökte olmamıştı—aynı anda, iki ayrı hayatın tam ortasında da gerçekleşmişti. Tutulma sona erdiğinde ise gökyüzü yavaşça ışığını geri kazandı ama o ânın yankısı insanlarda derin bir iz bıraktı. Kimse kelimelere dökmedi belki ama herkes büyülü bir ana tanıklık ettiğine emindi. Kimse ne isimlerini bildi ne de kendilerini tanıyabildi, bildikleri tek şey çalışma vardiyalarıydı. Bundan yola çıkarak onlara birer isim yakıştırdılar: Gündüzün çocuğuna Sol, gecenin kızına ise Luna… 

KAVUŞAMAYANLARIN HİKAYESİ

AYRILIK

Şölenden sonra günler yeniden sıradanlaştı. Vardiyalar eski düzenine döndü, sabahlar Sol’la başlıyor, geceler Luna’yla sürüyordu. O eşsiz anı tekrar yaşamak için birbirlerini aradılar; sabahın ayak izlerinde, gecenin serinliğinde, kahve kokan toprağın içinde… Ama her seferinde bir adım geç ya da erken vardılar aynı noktaya. Aralarındaki o kısa büyü, zamana yenik düştü. Köy, günbegün kuraklaştı, kahve ağaçları cılızlaştı, hayat daraldı. Ve sonunda, ikisi de kayboldular; belki de birbirlerini ararken yok oldular. Geriye sadece anlatılanlar kaldı.

Köylüler, bu hikâyeyi dilden dile anlattı. Her anlatımda biraz daha efsaneleşti. Ve her kahve fincanında, Sol’un elleriyle toplayıp Luna’nın gecede ayıkladığı çekirdeklerin hayali yaşar oldu. İşte Ciole, bu hikâyenin izinden doğdu; kavuşamayanların hatırasını her yudumda yaşatmak için.

KAVUŞAMAYANLARIN HİKAYESİ

CIOLE'NİN DOĞUŞU

Mevsimler değişti, zaman katman katman aktı; ama o tutulma gecesi, kahve tarlalarının ve insanların hatırasında silinmez bir iz olarak kaldı. Sol ve Luna’nın hikâyesi; kahve çekirdeklerinin içinden fısıldanan bir his gibi, sabahın buğusunda, gecenin serinliğinde yankılandı durdu. Ciole Coffee & Bakery, bu anlatıdan derin bir ilhamla doğdu. Kavuşamayan iki ruhun toprakla kurduğu bağ, onların elleriyle şekillenen kahvelerle her fincanda yeniden hayat buldu. Sol’un sıcağıyla kavrulan, Luna’nın dinginliğiyle seçilen çekirdekler, Ciole’de aynı fincanda kavuşur. Her yudum, yarım kalan bir hikâyeyi tamamlama arzusu gibidir. Her fincan kahvede, her yudumda, zamanın ayırdığı iki ruhun elleri kavuşur.Ciole yalnızca kahve içilen bir yer değil, yarım kalmış hikâyelerin tamamlandığı, kavuşmayı bekleyen ruhların misafirperver yuvasıdır.

Intimate Couple Scene Ciole - 1:1

KAVUŞAMAYANLARIN HİKAYESİ

VE CIOLE'DE KAHVE

Ciole’de kahve ise gönlü paylaşmanın en güzel bahanesi, kalpten kalbe akan sıcaklıktır ve şimdi özlem dolu fincanlarımız dudaklarınıza değmeyi bekliyor…

KAVUŞAMAYANLARIN HİKAYESİ

KAHVENİN İKİ YÜZÜ

Bir zamanlar Afrika’da bir kahve tarlasında, güneşin doğuşuyla uyanan ve gecenin sessizliğinde kaybolan biri gündüz biri gece vardiyasında çalışan iki genç vardı. Birbirlerinden habersiz, aynı toprağa dokunur, aynı ağaçların gölgesine sığınır, aynı yorgunlukla uykuya dalarlardı.  Zaman, onlar için çalışmaktan ibaretti: Sol’un sabahın ilk ışıklarıyla başlayan, Luna’nın ise gece sessizliğinde sürdürdüğü yorucu çalışma temposu onları farklı saatlerde aynı toprakla buluşturuyordu. Hayat, sabırla örülmüş sessiz bir döngüydü. Ne göz göze gelebilecekleri bir an, ne de aynı gökyüzüne baktıkları bir saat vardı. Ama toprak, onların ayak izlerini birbirine karıştırıyordu. Belki henüz karşılaşmamışlardı ama yolları çoktan birbirine dokunmuştu.

KAVUŞAMAYANLARIN HİKAYESİ

ŞÖLEN GECESİ

O yıl, kahve tarlası bereketle dolmuştu. Ağaçlar cömertti, toprak bonkör… Ve tarla sahibi, bu bolluğu kutlamak için büyük bir şölen düzenlemeye karar verdi. Hayatlarında ilk kez iş dışında bir vesileyle bir araya gelen onlarca işçi, tarlanın ortasında yakılan büyük ateşin etrafında toplandı. Kimileri dans ediyor, kimileri ritim tutarak alkışlıyordu. Kalabalığın içindeki iki yabancıysa farklı iki noktadan sessizce izliyordu bu sahneyi. O an, bakışları buluştu. Kalabalığın gürültüsü susar, ateşin çıtırtısı duyulmaz oldu. Gözleri, ilk defa aynı zamanı paylaştı. Utangaç ama derin bir merakla, bakışlarını kaçırmadılar birbirlerinden. Genç adam bir cesaretle ayağa kalktı, kalabalığı yararak ona doğru yürüdü ve sessizce elini uzattı. Genç kız, büyülenmiş gibi karşılık verebildi. İkisi de hiç bilmedikleri bir ritmi taşıyordu bedenlerinde. Kalabalığın içinde adımlarını birbirine uydurarak dans ettiler. Gözleri sadece birbirini buldu, etraf bulanıklaştı. O sırada gökyüzü yavaşça kararmaya başladı. Kalabalık sessizleşti. Güneş, yavaşça Ay’ın arkasına doğru ilerliyor, gökyüzü ağır ağır kararırken ortalığı garip bir sessizlik kapladı. Güneş tutulması başlamıştı.

KAVUŞAMAYANLARIN HİKAYESİ

BÜYÜLÜ TUTULMA ANI

Kalabalık tutulmanın etkisiyle bir anda her şeyi bırakıp gökyüzünü incelemeye başlamıştı. Bu sırada, Sol ve Luna öyle bir akışa girmişti ki tutulma bile gözlerini birbirinden ayırmaya yetmedi. Gökyüzü kararırken, tutulmanın yarattığı solgun ışıltı adeta bir sahne spotu gibi ikilinin üzerine düşmüştü; Güneş, Ay’ın ardına gizlenirken, sahnede yalnızca iki kişi parlıyordu: Sol ve Luna. Tutulma, onları sahneye çıkarmış gibiydi—ve dikkatler bir anda onların üzerine toplandı. Kimse konuşmuyordu ama gözler hayranlıkla onlara kilitlenmişti. Dansları, sıradan bir hareket değil; birbirini hiç tanımayan iki ruhun aynı ritimde atması gibiydi. Tutulma yalnızca gökte olmamıştı—aynı anda, iki ayrı hayatın tam ortasında da gerçekleşmişti. Tutulma sona erdiğinde ise gökyüzü yavaşça ışığını geri kazandı ama o ânın yankısı insanlarda derin bir iz bıraktı. Kimse kelimelere dökmedi belki ama herkes büyülü bir ana tanıklık ettiğine emindi. Kimse ne isimlerini bildi ne de kendilerini tanıyabildi, bildikleri tek şey çalışma vardiyalarıydı. Bundan yola çıkarak onlara birer isim yakıştırdılar: Gündüzün çocuğuna Sol, gecenin kızına ise Luna… 

KAVUŞAMAYANLARIN HİKAYESİ

AYRILIK

Şölenden sonra günler yeniden sıradanlaştı. Vardiyalar eski düzenine döndü, sabahlar Sol’la başlıyor, geceler Luna’yla sürüyordu. O eşsiz anı tekrar yaşamak için birbirlerini aradılar; sabahın ayak izlerinde, gecenin serinliğinde, kahve kokan toprağın içinde… Ama her seferinde bir adım geç ya da erken vardılar aynı noktaya. Aralarındaki o kısa büyü, zamana yenik düştü. Köy, günbegün kuraklaştı, kahve ağaçları cılızlaştı, hayat daraldı. Ve sonunda, ikisi de kayboldular; belki de birbirlerini ararken yok oldular. Geriye sadece anlatılanlar kaldı.

Köylüler, bu hikâyeyi dilden dile anlattı. Her anlatımda biraz daha efsaneleşti. Ve her kahve fincanında, Sol’un elleriyle toplayıp Luna’nın gecede ayıkladığı çekirdeklerin hayali yaşar oldu. İşte Ciole, bu hikâyenin izinden doğdu; kavuşamayanların hatırasını her yudumda yaşatmak için.

KAVUŞAMAYANLARIN HİKAYESİ

CIOLE'NİN DOĞUŞU

Mevsimler değişti, zaman katman katman aktı; ama o tutulma gecesi, kahve tarlalarının ve insanların hatırasında silinmez bir iz olarak kaldı. Sol ve Luna’nın hikâyesi; kahve çekirdeklerinin içinden fısıldanan bir his gibi, sabahın buğusunda, gecenin serinliğinde yankılandı durdu. Ciole Coffee & Bakery, bu anlatıdan derin bir ilhamla doğdu. Kavuşamayan iki ruhun toprakla kurduğu bağ, onların elleriyle şekillenen kahvelerle her fincanda yeniden hayat buldu. Sol’un sıcağıyla kavrulan, Luna’nın dinginliğiyle seçilen çekirdekler, Ciole’de aynı fincanda kavuşur. Her yudum, yarım kalan bir hikâyeyi tamamlama arzusu gibidir. Her fincan kahvede, her yudumda, zamanın ayırdığı iki ruhun elleri kavuşur.Ciole yalnızca kahve içilen bir yer değil, yarım kalmış hikâyelerin tamamlandığı, kavuşmayı bekleyen ruhların misafirperver yuvasıdır.

Intimate Couple Scene Ciole - 1:1

KAVUŞAMAYANLARIN HİKAYESİ

VE CIOLE'DE KAHVE

Ciole’de kahve ise gönlü paylaşmanın en güzel bahanesi, kalpten kalbe akan sıcaklıktır ve şimdi özlem dolu fincanlarımız dudaklarınıza değmeyi bekliyor…